Günümüzde yaşam
standartlarının yükselmesi, teknolojinin ilerlemesiyle gelişen sağlık sistemi
ortalama yaşam süresini uzattı. Fakat yaşanan sosyo-ekonomik durum, kadınların
çalışma hayatında daha fazla yer alması nedeniyle çocukların bakım sorununu
ortaya çıkardı. Bu da doğum oranının düşmesine neden oldu. Genç nüfus azalırken
yaşlı nüfus hızla arttı.
Yaşlanan nüfusla birlikte sağlık ve nüfus
problemleri de arttı. Yaşlanırken güzel yaş alabilmek de önemli. Bunun için de
genç yaştan itibaren, beden ve ruh sağlığımıza yatırım yapmamız gerekiyor. Düzenli
spor, sosyal aktiviteler ve zararlı alışkanlıklardan ( sigara, alkol…vb ) uzak
durmak gibi…
Çalışma hayatını çeşitli zorluklar
içerisinde yorucu ve stresli geçiren emeklilerimiz, emeklilik hakkını kazanınca,
(tabii düşük maaş nedeniyle hala çalışmak zorunda değilse) “Unumu eledim,
eleğimi duvara asabilirim” diye düşünüyor ve hareketsiz bir hayata başlıyor.
Durum böyle olunca da çağımızın vebası olan “ALZHEİMER” kaçınılmaz oluyor.
Bir emekli olarak,
güzel şehrimize gelen emekli Avrupalı turistlere imrenerek bakıyorum. Onlarda
durum çok farklı. Avrupalı emekliler bizim gibi “Unumu eledim eleğimi duvara
astım” diye düşünmüyor. Aktif yaşamın içinde ülke ülke dolaşarak hem beden hem
de ruh sağlıklarını koruyorlar. Şimdi “bizim emeklilerimiz karnını zor
doyuruyor; hatta doyuramıyor bile” dediğinizi duyar gibi oluyorum. Bir emekli
olarak tüm bu sorunları yakından biliyorum. Bizim emeklilerimizin seyahati
marketler arası ucuz gıda peşinde koşmaktan ibaret çünkü. Bu da bir nevi
“Hareketli Yaşam” aktivitesi deyip teselli buluyoruz.
Yaşanan tüm bu ekonomik
sebeplerden sosyal hayata katılamama emeklilerde bedensel ve ruhsal pek çok
hastalığa neden oluyor. Bu hastalıkların başında da çağımızın hastalığı olan
“ALZHEİMER” geliyor. Alzheimer’e yakalanan yaşlılarımızın önce yaşam kalitesi
düşüyor, sonra da gerçek yaşamdan kopuyorlar.
Yaşamdan kopan sadece
bu hastalığa yakalananlar değil, onların en yakınları da oluyor. Yapılan
araştırmalara göre Alzeimer hastası yakınlarında %90-95 oranında depresyon
saptanmış. Çünkü bu hastalıkta süreç oldukça uzun ve hastanın evde bakımı
gittikçe zorlaşıyor. Özellikle hasta ile aynı evde yaşayan çalışan veya okuyan
aile fertleri için durum daha da zorlaşıyor. Uykusuzluk ve yorgunluk işgücü
kaybına neden oluyor. Eğer evde bir de okuyan bir çocuk varsa, aile büyüklerine
yardım etmesi bekleniyor. Bu durumda öğrenci gelecekteki hayallerini
sınırlandırmak zorunda kalabiliyor.
Yaşlılarımız bizim baş tacımız…Elbette en iyi şekilde bakılması gerekiyor. Ama
Alzheimer gibi özel bakım gerektiren hastaların onlara uygun donanımlı
rehabilite merkezlerinde bakılması gerekiyor. Çünkü bu hem uzun hem de zorlu
bir süreç. Evde bakım hem hastayı hem de hasta yakınlarını sosyal ve iş
hayatından koparıyor. Ülkemizde Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’na bağlı ve
bazı yerel yönetimlerde bu tür merkezler mevcut. Fakat sayıları oldukça
yetersiz olduğundan ihtiyaca cevap veremiyor. Bu merkezlerin ivedilikle
arttırılması gerekiyor. Bu hem hastanın hem de hasta yakınlarının sağlığı
açısından şart. Bir Alzheimer hasta yakını olan biri olarak bu sorunları
yakından biliyorum ve yetkilileri bu konuda duyarlı olmaya davet ediyorum.
Biraz empati lütfen!
Sevgiyle ve sağlıkla
kalın….
Nuray ÇAVUŞ
0 Yorumlar