Irak Bölgesel Kürdistan yönetimi “Bağımsız Kürdistan” için yaptığı referandum, tabiri caiz ise, “Yanlış hesap, Bağdat’tan döner” misali, gerçekten de Bağdat’tan geri döndü.
Bildiğiniz gibi, Türkiye, İran, Irak ve Suriye’de hatırı sayılır bir Kürt nüfus yaşamakta ve bölge insanının öteden beri bağımsız bir Kürt devleti kurma hevesleri hep var olagelmiştir. Onun temelleri de Irak’ın kuzeyinde atılmış ve mümkün mertebe terör ve şiddetten uzak bir hareket olarak uzun süre neş-u nüma bulmuştur. ABD başta olmak üzere, içinde Türkiye’nin de bulunduğu birçok ülke tarafından başında Barzani’nin bulunduğu bu bölgesel yönetime olumlu bakılmış ve mütemadiyen sıcak ilişkiler her geçen gün artarak devam edegelmiştir. Hatta Barzani, bir devlet başkanı statüsünde defaetle ülkemizde ağırlanmış, Ak Parti iktidarınca da ayrıca hüsn-ü kabul görmüş ve kongresinde ayakta alkışlanmıştır. Bu halvet, referandum yapıldığı güne kadar devam etmiştir. Ne zaman ki; referandum gerçekleşti, başını Türkiye’nin çektiği bölge ülkelerinden İran, Suriye ve merkezi Irak hükümetleri ortak paydada buluşarak Barzani’ye karşı birlikte tavır almaya karar vermişlerdir.
Özellikle Kerkük ve Musul, hem Türkiye açısından ve hem de bölgedeki Kürtler açısından yumuşak karın olarak görülmüş ve oradaki petrol taaaa Amerika’nın bile iştahını kabartmaya yetmiştir. Dolayısıyla, bu iki kent üzerinde birçok ülkenin gözü olduğu bilinen bir gerçektir.
Bölge ülkelerinin ortak korkusu, Kürtlerin yaşadığı bölgelerinden toprak alınmak suretiyle ABD ve İsrail destekli, Kuzey Irak merkezli Büyük Kürdistan’ın kurulmasıdır. Böylesi bir iddia veya niyet söz konusu olduğunda, bahsekonu bu ülkeler endişeye kapılıyor ve tüm hücreleriyle bu oluşuma karşı çıkıyorlar. Nitekim Türkiye, referanduma misilleme olarak Erbil’e hava sahasını kapattı. Hatta sınır giriş-çıkış kapılarını ve petrol vanasını kapatma tehdidinde bulunuyor. Benzeri bir takım ekonomik ambargolardan bahsetmektedir. Diğer ülkeler de, aynı tavırlar içerisinde…
Barzani ise, bu yola çıkarken güvendiği ülkelerin başında ABD, İsrail ve hatta kendilerince belki de Türkiye geliyordu. Süreç içerisinde yaşananlara bakılırsa, Barzani stratejik bir hata yaptığını ve kendisine güvendiği ülkeler bir yana, tebaası altındaki Kürtlerin bile kendisini yarı yolda bıraktığını çıplak gözle görülmektedir. ABD, anında Barzani’yi sattı. Kürtler de zaten merhum Ahmed-el Hani’nin dediği gibi dayanışmasız bir durum sergilediler ve Barzani ameli ile baş başa kaldı.
Aslına bakarsanız, belki de en yumuşak tepkiyi Türkiye koyacaktı. Buna ilişkin emareler de vardı. Lakin Türkiye içindeki anti Kürt direnç noktaları ve başını Bahçeli’nin çektiği MHP’nin, “Kürt Devleti” bir yana, “Kürt” kelimesine karşı olan alerjileri de kendisini hissettirmeye başladı. Keza, daha şedit yaptırımların peşin sıra gelmeye başlayacağını öngörmek kâhin olmayı gerektirmez. Çünkü Bahçeli, şu an Ak Parti tarafından üzerine toz kondurulmayan ve hatta Ak Parti’de başbakanlık yapmış Davutoğlu’na gider yapabilecek rahatlıkta siyasi bir partner/paydaş pozisyonunda. Bu birliktelik ne getirir ne götürür, onu zaman gösterir ama benim kanaatim, Bahçeli Ak Parti’yi ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı içten içe bir güve gibi bitirmeye çalışıyor ve bitiriyor da. Bunu da ustalıkla yapıyor. Tabi, bunu yaparken kendisi ve partisi de bitiyor; bunun farkında mıdır; değil midir bilinmez ama bilinen bir şey vardır ki o da, Bahçeli ve partisi en az Ak Parti kadar muktedir. Her dediği yapılıyor. O da bunun farkında ve keyfini çıkarıyor. Bu da ayrı mesele tabi…
Eski başbakanlardan Sayın Ahmet Davutoğlu’nun konuya ilişkin usulet ve suhulet içeren/telkin eden 10 maddelik önerisi Bahçeli tarafından bombardımana tabi tutulunca, birçok insandan ses çıkmazken, bir Kürt olan Ak Partili Mehmet Metiner ile yine bir Kürt olan MHP’li Celal Adan’dan Davutoğlu’na karşı tempo tutulması işin rengi ve boyutu ile birlikte kimi Kürtlerin durdukları noktayı gözler önüne sermeye yetti ve arttı da. Öyle anlaşılıyor ki, bu konuda Davutoğlu’nu tefe koyacak olanlar, MHP’lilerle beraber kimi Ak partililer olacaktır gibi gözüküyor. Nitekim, sessizlik ya da yapılan kısmi cılız açıklamalar, destek ibresinin Bahçeli’den yana olduğu istikametinde. Kadirşinaslığın, parti aidiyet duygusu taşımanın ve hatta başbakan olmanın bir kıymet-i harbiyesi olmalıdır.
ABD’ye tekrar dönecek olursak. Gelmiş-geçmiş ABD yöneticileri o kadar ahlaksızlar ki, öncelikle kendi çıkarlarını düşünmekteler ve ne gerekiyorsa onu yapmaktadırlar. Bu sebeple, muhataplarını ateşe atmaktan zerre kadar çekinmezler.
Barzani’yi palazlandıran ABD, dünya gündemine bir devlet başkanı statüsüne sokan ABD, maddi ve manevi desteği ile sarsılmaz bekçisi ve hamisi olduğu intibahını veren yine ABD iken ABD, başında Türkiye’nin olduğu İran, Suriye ve merkezi Irak hükümetinin bu konuda ortak paydada buluştuklarını görünce, anında çark ederek üç ayrı devleti karşısına almaktansa; istediği zaman ve istediği gibi kullanabileceği ve manyetik alanına hapsedebileceği Barzani’yi harcamayı yeğledi. Haaa, -kim olursa olsun aynı şeyi yapar- dediğinizi duyar gibiyim… O da ayrı mesele tabi.
Sonuç itibariyle;
1.Barzani’nin Bağımsız bir Kürt devleti kurma girişimi, bir başka bahara kalmıştır veya şimdilik akamete uğramıştır.
2.Bölgedeki Kürtlerin devlet olma hayali bir kez daha suya düşmüştür.
3.Böylesi zamansız, hesapsız-kitapsız girişimler en fazla zararı da Kürtlere vermiştir.
4.Bağımsız devlet olma hayali sonu görünmeyen dipsiz bir kuyu haline gelmiştir.
5.ABD ve İsrail’e bel bağlamanın kendilerine hayır getirmediği tefhim (anlaşılmış) kılınmıştır.
6.Bundan sonra yapılması gereken tek şey, Barzani’nin akl-i selim ile hareket edip zulmetmeden ve zulme uğramadan ve de halkına daha fazla zarar vermeden asude bir hayat sürmenin yol ve yöntemlerini aramak olmalıdır.
Kısmen de olsa, âcizane benim tespitlerim bunlar.
M. Zeki CANŞİ
0 Yorumlar