Almanya'nın Süddeutsche Zeitung gazetesi, FETÖ ile ilgili hazırladığı haberinde Almanya'daki çocukların örgüt evlerinde eğitim yalanıyla nasıl beyinlerinin yıkanmak istediğini ortaya koydu.
Gazetede yayımlanan özel haberde eğitim alma isteğiyle bu örgütün eğitim kurumlarına giren çocukların örgütten kurtulmalarının ne kadar zor olduğu vurgulandı.
Güvenlik amacıyla röportajlarına yer verilen öğrencilerin isimlerinin değiştirildiği haberde, sözde ışık evi olan örgüt evlerinde kalan öğrencilerin bazılarının örgütün gerçek yüzünü gördükten sonra çıkmak istedikleri ancak hem örgüt hem de aileleri tarafından baskı ve engelleme ile karşılaştıkları belirtildi.
Haberde FETÖ'nün Almanya'da Gülen hareketi olarak tanımlanmasına karşın örgütün Almanya’da 90’lı yılların ortalarından beri faaliyet gösterdiği şirketler, okullar, dernekler, evler, kreşler, yayınevleri ve gazetelerden oluşan bir ağları olduğuna işaret edildi.
Federal Haber Alma Servisi (BND) Başkanı Bruno Kahl'ın, "Gülen hareketini", "dini ve seküler eğitim için bir araya gelmiş sivil bir oluşum." olarak nitelendirdiği ancak bu hareketin gerçekten de bu kadar zararsız olup olmadığı hususunda şüphe sahibi olmak gerektiğini vurguladı.
Haberde özellikle de ailesi bu örgütte olan öğrencilerin, kendi çabalarıyla örgütten kurtulma imkanı bulamadıklarına dikkat çekildi.
Haberde ismi Serkan olarak değiştirilen 18 yaşındaki bir gencin, kaldığı örgüt evinde saat 18.00’den 23.00’e kadar zoraki din dersi aldığına işaret edilerek, “Gülen’in eski yazılarını anlamadım ancak evde soruların cevaplanmasından ve tartışılmasından hoşlanılmıyordu." ifadesini kullandığı belirtiliyor.
Serkan'ın bir defasında ders çalıştığı için geç saatte eve geldiğinde evin abisinin kendisiyle saatlerce konuştuğunu ifade ettiği ancak Diyalog ve Eğitim Vakfının gazeteye bu durumdan haberdar olmadıklarını ve faaliyetlere katılmanın serbest olduğunu bildirdikleri kaydedildi.
Haberde evde kalan Serkan'ın "Gülen’in vaazlarını" dinlerken öğrencilerin ortak bir şekilde ağlamasını oldukça tuhaf bulduğu ve iki yıl boyunca yaşadığı evde kuralların giderek katılaştığı, örneğin diğer öğrencilerle yazışmak ve arkadaşlarının kendilerini evlerde ziyaret etmesinin yasaklandığı vurgulandı.
Pazar günleri söz konusu evlerde yaşayan herkesin kamplara, okuma yarışmalarına ve diğer evlerde yapılan sohbetlere katıldıkları ancak kendilerine diğer evlerde neler yapıldığı sorulduğunda “Ders çalıştık, oynadık, dinlendik ve futbol oynadık.” demelerinin istendiği ifade edildi.
Eski bir öğretmen olan Ayşe takma isimli kişinin de bu evlerde 7 ila 14 yaşları arasındaki kız öğrencilere "sohbet" programları kapsamında konuşmalar yaptığı ve çocuklardan, bir yarışmaymış gibi bu evlere başka öğrenciler kazandırmalarını talep etmek zorunda kaldığı belirtiliyor.
40 yaşındaki Ayşe'nin, oradaki üniversite öğrencisi kızlara Türkiye’den bekar erkekler tanıtıldığını anlattığı, “Sonrasında üniversite hayatı onlar için bitiyordu.” ifadesine yer veriliyor.
Haberde sekiz yıl boyunca "Gülen hareketinin" büyümesine yardımcı olduğunu belirten Ayşe, üye ve bağış toplamak için çaba sarf ettiğini ve kendisine her hafta beş aileyi kazanmak için listeler verildiğini anlattı.
Sonunda Ayşe adlı öğretmenin bu baskıya dayanamadığı ve eleştiri istenmediği için bu ağın daha çok bir tarikat izlenimi verdiğini düşünerek 2014'de hareketten ayrıldığı vurgulandı.
Örgütten ayrılmanın ne kadar tehlikeli olabileceğini ismi değiştirilen iki gencin yaşadıklarından anlaşılabileceği belirtilen haberde, şu ifadelere yer verildi:
''Her ikisi de koyu bir Gülen taraftarı olan gençler babalarından korkuyor. Babaları üzerinden öğrenciler doğrudan ağa dahil oluyorlar. Deniz, daha 7 yaşındayken bu kamplara katılıyor. Kamplarda sessiz bir şekilde Gülen’in kitaplarını okuyanlara para verildiğini anlatıyor. Bu yazıların tartışmaya açık olmadığını belirten Deniz, günlük programlarda bu kitapları okumanın zorunlu olduğunu ve program planının üzerinde 'Yalan söyleyen cehenneme gider.' ifadesinin yer aldığını söylüyor. Diyalog ve Eğitim Vakfı, bu durumun kendi pedagojileriyle ve değerleriyle bağdaşmadığını söylüyor.''
"Ayhan" takma adlı gencin babasının da maaşının yüzde 50’sini örgüte verdiği ifade edilen haberde, ders veren öğretmenlerin maaşlarının yüzde 40’ını bağışladıkları bilgisine verildi.
Dini sadaka mecburiyetinin bu ağın ekonomik temelini oluşturduğuna işaret edilen haberde, şunlar kaydedildi:
''Türkiye’de Gülen kadroları bakanlıklar, eğitim, yargı, emniyet ve ordunun bazı kısımlarında yer aldı. Birçok holding, yapı ve tekstil sektöründeki şirketler ile bir banka, kazançlarını Gülen hareketinin okul, hastane ve üniversitelerine bağışladı. Vaiz Gülen, Türk ordusunun, Gülen taraftarlarının sessiz bir şekilde devletin kilit pozisyonlarına sızdıklarına dair suçlamaları nedeniyle 1999 yılında ABD’ye gitti. Babaları harekete bağlı kalmak istedikleri için Ayhan ve Deniz onları kaybetti. Ayhan’ın ailesinde tartışmalar yaşandı. Annesi oğlundan taraf olurken babası şiddet uyguladı. Ayhan, 'Annem o kadar cesaretliydi ki onsuz bunu başaramazdım ancak ailem yerle bir oldu.' diyor. Deniz de dört yıl önce annesinin yardımıyla bu ağdan kurtulmayı başardı. Babası bunun üzerine annesinden boşandı. Deniz, babasının ağ için hala büyük bir rol oynadığını söylüyor ve baskılardan korkuyor. Deniz, kamuoyunun bu olaylardan haberdar olmasını istiyor ve açıklamalarını şöyle tamamlıyor: 'Bu ağ için bizi kurban etti. Dışarıya kendini dini ve liberal bir hareket olarak gösteren ağ aslında kendi içinde oldukça fanatik."
0 Yorumlar