13 şairin 13 şiirine ilham veren özel kadınları ve onlara yazılan aşk şiirlerini sizler için derledik. Şiirin, aşkın ve sevginin kaynağından büyülü bir hale geldiği bu şiirleri çok seveceksiniz. Sevdiğinizle paylaşabileceğiniz en can alıcı şiirler;
Bazı kadınlar vardır ki sevdiklerine ilham olur, onların kalemiyle kendisine şiir yazdırtırlar. Öyle şairler vardır ki aşklarını şiirlerle sonsuzlaştırırlar. Eminim ki her kadın kendisine şiir yazılmasından çok hoşlanır, hele ki büyük şairler tarafından. Her kadına nasip olmayan birbirinden ölümsüz şiirler, ünlü şairler tarafından sevdiği kadınlara yazılmıştır. Bugün de sizler için şairlerin ilham perisi olan kadınlara yazılan şiirleri sunacağız. Nazım Hikmet, Cemal Süreya, Turgut Uyar, Atilla İlhan ve Ahmet Arif olmak üzere edebiyatımıza damga vurmuş 13 ünlü şair ve onlara ilham veren 12 kadını derledik.
13 Şair, 11 Kadın ve 13 Şiir
Şiirler duygularla yoğrularak can bulur. Sevgi, aşk, vefa, acı gibi hislerinin yoğunluğu ya da yokluğu şairlerin şiirlerine rehber olmuştur. İşte, 13 şaire şiir yazdıran 11 özel kadın...
Nazım Hikmet – Şukûfe Nihal Başar – Bir Ayrılışın Hikâyesi
Şukûfe Nihal, Türkiye’nin hızlı bir şekilde değiştiği yıllarda şiir, öykü, roman yazmış edebiyatçılarımızdan biridir. Aynı zamanda kadın özgürlüklerinin ilk savunucularından biri olan Şukûfe Nihal, Erenköy’ün nadide bahçelerinde, köşklerde edebiyatçılarla toplanıp sohbet ederdi. İşte, böyle bir günde Nazım Hikmet küçük bir kağıda “ Ben sizin için çıldırıyorum, siz bana aldırış bile etmiyorsunuz” yazarak Şûkufe Nihal’e verdi. Nazım Hikmet’in yazdığı Bir Ayrılış Hikâyesi’nin Şukûfe Nihal’e yazıldığı söylenilmiştir. İlk kadın edebiyatçılarımızdan biri olan Şûkufe Nihal’e sadece Nazım Hikmet değil, Faruk Nafiz Çamlıbel de aşk şiirleri yazmıştır.
Erkek kadına dedi ki:
-Seni seviyorum,
ama nasıl,
avuçlarımda camdan bir şey gibi kalbimi sıkıp
parmaklarımı kanatarak
kırasıya
çıldırasıya…
Erkek kadına dedi ki:
-Seni seviyorum,
ama nasıl,
kilometrelerle derin, kilometrelerle dümdüz,
yüzde yüz, yüzde bin beş yüz,
yüzde hudutsuz kere yüz…
Kadın erkeğe dedi ki:
-Baktım
dudağımla, yüreğimle, kafamla;
severek, korkarak, eğilerek,
dudağına, yüreğine, kafana.
Şimdi ne söylüyorsam
karanlıkta bir fısıltı gibi sen öğrettin bana..
Ve ben artık
biliyorum:
Toprağın –
yüzü güneşli bir ana gibi –
en son en güzel çocuğunu emzirdiğini..
Fakat neyleyim
saçlarım dolanmış
ölmekte olan parmaklarına
başımı kurtarmam kabil
değil!
Sen
yürümelisin,
yeni doğan çocuğun
gözlerine bakarak..
Sen
yürümelisin,
beni bırakarak…
Kadın sustu.
SARILDILAR
Bir kitap düştü yere…
Kapandı bir pencere…
AYRILDILAR…
Turgut Uyar - Tomris Uyar - Bir Bozuk Saatir Yüreğim Hep Sende Durur
Tomris Uyar, Turgut Uyar ile Cemal Süreya’dan ayrılmak üzereyken tanıştı. Turgut Uyar da eşinden ayrıldı ve evlendiler. Tomris Uyar, Turgur Uyar ile ilişkilerini şu şekilde özetler; “Bir ara ben onun dünyaya açılan penceresi olmaktan öte bir şeydim. Bir parçası gibiydim ve kendimi bir parçası gibi hissettiğim için sıkılıyordum tabii’ der. Turgut Uyar aralarındaki ilişkiyi şu şekilde tanımlar; "Tomris, beni her an elinden kaçıracakmış gibi gereksiz kaygılarla yıpranacak, ben de hiçbir rekabetimin olmadığı alanda boyuna birinci seçilmekten yorulacaktım"
Senin için alışılmış şeyler söyleyemem sana yaraşmaz
Kış gecesi amcamızdır bahar yakından kardeşimiz
Alır başımı Erzincan’a giderim seni düşünmek için
Dörtlükleri bozarım çünkü dağlar ne güne duruyor
Kıyılar ve eskimeyen her şey seni anlatmak için
Bir bozuk saattir yüreğim hep sende durur
Ne var ki ıslanır gider coşkunluğum durmadan
Durmadan
Dağ biraz daha benden deniz her zaman senden
Hiçbir dileğimiz yok şimdilik tarihten coğrafyadan
Kimselere benzemesin isterim seni övdüğüm
Seni övdüğüm zaman
Güzel bir çingene yalnız başına dolaşmalı kırlarda
Seni övdüğüm zaman
Cemal Süreya – Tomris Uyar – Sayım
Cemal Süreya, deneme ve öykü yazarı Tomris Uyar’a, şair Ülkü Tamer’le evliyken aşık oldu. İkisi de evliydi, boşandılar. Üç yıl birliktelik yaşadılar. Tomris Uyar, Cemal Süreya ile olan hikâyesini böyle dile getirdi; “ Beni bıraktı ama rahat edemedi. Ona göre bana sahip olunamazdı.” “Senden ayrıldığım anda senin hakkında, hikayen hakkında, sevdiğimi belirtecek hiçbir şey söylemeyeceğim, benim ağzımdan kimse duymayacak” dedi ve hikâyenin aslını hiç yazmadı.
Ay ışığında oturduk
Bileğinden öptüm seni
Sonra ayakta öptüm
Dudağından öptüm seni
Kapı aralığında öptüm
Soluğundan öptüm seni
Bahçede çocuklar vardı
Çocuğundan öptüm seni
Evime götürdüm yatağımda
Kasığından öptüm seni
Başka evlerde karşılaştık
İliğinden öptüm seni
En sonunda caddelere çıkardım
Kaynağından öptüm seni
Edip Cansever – Tomris Uyar – Yaş Değiştirme Törenine Yetişen Öyle Bir Şiir
Tomris Uyar, Edip Cansever ile arasındaki durumu şöyle anlatır: “Sevgililik ya da aşk duygusu zamanla yara alabiliyor, örselenebiliyor, bitebiliyor. Bitmeyen tek bir gerçek ve lirik bir dostluk olduğunu Edip Cansever öğretti bana.” Edip Cansever ise Tomris Uyar için“Tomris rakıyı severdi, bense onu” der. İşte, aşktan dostluğa giden bir patikanın iki seven insanı. Evet, sevmek dostluktan daha ötesi olamazdı.
Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç
Yağmurlar altında gördüm, kadeh tutarken gördüm de
Bir kıyıya bakarken, bakarkenki ağlayan yüzünle
Ve yarışırsa ancak Monet’nin
Kadınlarına yaraşan giysilerinle
Gördüm de
Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç.
Öyle kısaydı ki adımların, diyelim bir yaz tatilinde
Bir otel kapısının önünde, tahta bir köprünün üstünde
Bir demet çiçekle paslanmış bir kedi arasında
Öyle kısaydı ki adımların
Şöyle bir bardak yıkayışının vaktiyle
Ölçülür ve denk düşerdi ancak
Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç.
Yok bir yanıtın “nereye” diyenlere
Bir buz titreşimi gibi sallantılı ve şaşkın
Ve çabuk bir merhaban vardır bir yerden gelenlere
O bir yerler ki, diyelim çok uzak olsun
Sen gelmiş gibisindir oralardan, otobüslerden
Yollardan, deniz üstlerinden topladığın gülüşlerle
Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç.
Seni görünce dünyayı dolaşıyor insan sanki
Hani Etiler’den Hisar’a insek bile
Bir küçük yaşındasın, boyanmış taranmışsın
Çok yaşında her zamanki çocuksun gene
Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç.
Mart ayında patlıcan, ağustosta karnıbahar
Mutfağın mutfak olalı böyle
Bir adın vardı senin, Tomris Uyar’dı
Adını yenile bu yıl, ama bak Tomris Uyar olsun gene
Ben bu kış öyle üşüdüm ki sorma
Oysa güneş pek batmadı senin evinde
Söyle
Ben seni uzun bir yolda yürürken gördüm müydü hiç.
Bedri Rahmi Eyüpoğlu – Mari Gerekmezyan – Karadutum
Mari Gerekmezyan, Bedri Rahmi’nin asistanlığını yaptığı Güzel Sanatlar Akademisi Heykel Bölümü’ne misafir öğrenci olarak gelmiştir. Bedri Rahmi’nin büstünü yapmıştır. Bedri Rahmi de ona yazılmış şiirlerle cevap verdi. 1946 yılında menenjite yakalandı. 2. Dünya Savaşı’nın yeni bittiği, ekonominin adeta duraksadığı bir dönemde ilaçlar çok pahalıydı. Bedri Rahmi birçok tablosunu sattıysa da sevdiği Mari’sini kurtaramadı. O dönem içkiye başladı. 1949’da Büyük Kulüp’te Mari’ye yazdığı şiiri okurken ağlamaya başladı. Mari’nin ölümüne dayanamadı ve eşini terk ederek Fransa’da yaşamaya başladı. Sonraki yıllar çocuğunun ve eşinin yanına döndü ama bunu hiç unutamadı.
Karadutum, çatal karam, çingenem
Nar tanem, nur tanem, bir tanem
Ağaç isem dalımsın salkım saçak
Petek isem balımsın ağulum
Günahımsın, vebalimsin.
Dili mercan, dizi mercan, dişi mercan
Yoluna bir can koyduğum
Gökte ararken yerde bulduğum
Karadutum, çatal karam, çingenem
Daha nem olacaktın bir tanem
Gülen ayvam, ağlayan narımsın
Kadınım, kısrağım, karımsın.
Sigara paketlerine resmini çizdiğim
Körpe fidanlara adını yazdığım
Karam, karam
Kaşı karam, gözü karam, bahtı karam
Sıla kokar, arzu tüter
Ilgıt ılgıt buram buram.
Ben beyzade, kişizade,
Her türlü dertten topyekün azade
Hani su ekmeği elden suyu golden.
Durup dururken yorulan
Kibrit çöpü gibi kırılan
Yalnız sanat çıkmazlarında başını kaşıyan
Artık otlar göstermelik atlar gibi bedava yasayan
Sen benim mihnet icinde yanmış kavrulmuşum
Netmiş, neylemiş, nolmuşum
Cömert ırmaklar gibi gürül gürül
Bahtın karışmış bahtıma çok şükür.
Yunmuş, yıkanmış adam olmuşum
Karam, karam
Kaşı karam, gözü karam, bahtı karam
Sensiz bana canım dünya haram olsun.
Atilla İlhan – Maria Missakian – Maria Missakian
Atilla İlhan, 1948 yılında üniversite 2. sınıftayken Paris’e gider. Paris’teki sanat ve şiirden çok derinden etkilenir. Paris’te Ermeni asıllı Fransız olan Maria Missakian ile tanışır. Birlikte uzun vakit geçirirler ve ikisinin de ortak bildiği Türkiye’den konuşurlar; Türkiye topraklarında bir zamanlar ataları yaşamıştır. Atilla İlhan, Türkiye’ye dönmeye karar verir ancak Missakian’ı getirmek istese de pasaportu olmadığı için getirtemez. Sürekli mektuplaşırlar, onu getirmek için elinden geleni yapar ama başaramaz. Mektuplar zamanla seyrekleşir. Aşkları bir od olur, belli etmese de içi yakıp kavurur, şiirlere dönüşür. Zamanla mektuplar seyrekleşir. Daha sonra Maria’nın bir müzisyen ile evlenip çocukları olduğu öğrenilir. Mutlu bir evliliği olmadığı, belki de unutamadığından dolayı alkolik olduğu öğrenilir. Yağmur Kaçağı şiiri içindeki Maria Missakian sayfasını imzalayıp yollar. Bu son görüşmeleri olur.
Yüksekkaldırım’da bir akşam
Maria Missakian’ı düşündüm
eğer kendimi bıraksam
yağmur olabilirdim yağardım
kasım’da bir çınar olurdum
yaprak yaprak dökülürdüm
kalbimi sıkı tutmasam
döküp saçıp boşaltsam
içimde yükselen şiiri
kaldırımlara döküp harcasam
gözleri balıkçıl gözleri
dudaklarında tutup rüzgarı
Maria Missakian adında biri
gelse göğsüne kapansam
gece gölgesine sokulsam
gökyüzünde bulutlar büyüseler
yağmuru dinlesem anlatsam
şimşekler kırılıp dökülseler
bizi sokaklarda bıraksalar
leylekler üşüyüp gitseler
dönüp arkalarına bakmadan
yine akşam oldu Attilâ İlhan
üstelik yalnızsın sonbaharın yabancısı
belki Paris’te Maria Missakian
avuçlarında bir çarmıh acısı
gizlice bir sefalet gecesi
çocuğunu boğarmış gibi boğup Paris’i
sana kaçmayı tasarlar her akşam
Orhan Veli Kanık – Nahit Fıratlı – Aşk Resmi Geçidi
Herkes ona aşıktı, Rönesans gibi kadındı sözleriyle aşkını dile getirir. “Bir de sevgilim vardır muteber ismini söyleyemem ismini edebiyat tarihçileri bulsun” O zamanlar adını bile sakındığı sevgilisi Nahit Hanım’dı. O’na yazdığı mektupları “ Yalnız Seni Arıyorum" adıyla kitap haline getirdi. Orhan Veli’nin ebedi ve edebi tek aşkıdır. Nahit Hanım'ı seven bir tek Orhan Veli değildir.
Birincisi o incecik, o dal gibi kız,
Şimdi galiba bir tüccar karısı.
Ne kadar şişmanlamıştır kim bilir.
Ama yine de görmeyi çok isterim,
Kolay mı? İlk göz ağrısı.
İkincisi Münevver Abla, benden büyük
Yazıp yazıp bahçesine attığım mektupları
Gülmekten katılırdı, okudukça.
Bense bugünmüş gibi utanırım
O mektupları hatırladıkça.
.............. çıkar
.............. dururduk mahallede
......................... halde
............ yan yana yazılırdı duvarlara
................... yangın yerlerinde.
Dördüncüsü azgın bir kadın,
Açık saçık şeyler anlatırdı bana.
Bir gün de önümde soyunuverdi
Yıllar geçti aradan, unutamadım,
Kaç defa rüyama girdi.
Beşinciyi geçip altıncıya geldim.
Onun adı da Nurinnisa.
Ah güzelim
Ah esmerim
Ah
Canımın içi Nurinnisa.
Yedincisi, Aliye, kibar bir kadın.
Ama ben pek varamadım tadına.
Bütün kibar kadınlar gibi
Küpe fiyatına, kürk fiyatına.
Sekizinci de o bokun soyu.
Elin karısında namus ara,
Kendinde arandı mı küplere bin.
Üstelik .......
Yalanın düzenin bini bir para.
Ayten'di dokuzuncunun adı.
İş başında şunun bunun esiri,
Ama bardan çıktı mı,
Kiminle isterse onunla yatar.
Onuncusu akıllı çıktı
....... gitti .........
Ama haksız da değildi hani.
Sevişmek zenginlerin harcıymış
İşsizlerin harcıymış.
İki gönül bir olunca
Samanlik seyranmış ama,
İki çıplak da, olsa olsa,
Bir hamama yakışırmış.
İşine bağlı bir kadındı on birinci,
Hoş, olmasın da ne yapsın,
Bir zalimin yanında gündelikçi.
.........leksandra
Geceleri odama gelir,
Sabahlara kadar kalır.
Konyak içer sarhoş olur,
Sabahı da işbaşı yapardı şafakla.
Gelelim sonuncuya.
Hiçbirine bağlanmadım
Ona bağlandığım kadar.
Sade kadın değil, insan.
Ne kibarlık budalası,
Ne malda mülkte gözü var.
Hür olsak der,
Eşit olsak der.
İnsanları sevmesini bilir
Yaşamayı sevdiği kadar.
Yahya Kemal Beyatlı – Celile Hanım – Telakki
Nazım Hikmet’in annesine aşık olur. Nazım’ın şiir yeteneğini fark eden annesi okuldaki hocası Yahya Kemal’den özel ders vermesini ister. Ders vermek için gelen Celile Hanım arasında kısa sürede bir aşk filizlenir. Yahya Kemal oldukça kıskanç bir aşıktır. Celile Hanım’a güvenemez. Yakup Kadri’ye bu kadar dilden dile konuşan kadın ile nasıl evlenirim. Evlilik hazırlıklarına başlarken bir mektupla Yahya Kemal, evlenemeyeceğini söyleyerek aşklarına son noktayı koyar. Yıllar sonra... Celile Hanım oğlu Nazım Hikmet hapiste iken Galata Köprüsü’nde açlık grevine başlar. Yahya Kemal, artık gözleri görmeyen, eski sevgilisini görmezden gelerek Sessiz Gemi şiirini Celile Hanım’a yazdığı söylenir. Bizler sizler için Celile Hanım’a aşkını anlatan Telakki şiirine yer verdik.
Yollarda kalan gözlerimin nûrunu yordum,
Kimdir o, nasıldır diye rüzgârlara sordum,
Hulyâmı tutan bir büyü var onda diyordum,
Gördüm: Dişi bir parsın elâ gözleri vardı.
Sen miydin o âfet ki dedim, bezm-i ezelde
Bir kanlı gül ağzında ve mey kâsesi elde,
Bir sofrada içtik, ikimiz aynı emelde,
Karşımda uyanmış gibi bir baktı sarardı.
Cahit Sıtkı Tarancı- Mihrimah Hanım – Kara Sevda
Abbas şiirindeki Beşiktaş’tan alınacak sevgili, yayıncı, yazar arkadaşı olan Vedat Günyol’un kız kardeşi Mihrimah Hanım’dır. Vedat Günyol da Cahit Sıtkı gibi Diyarbakırlı’dır. Memleketten süre gelen arkadaşlıkları vardır. Böyle bir aşkı ömür boyu içinde saklar, söylemez. Ta ki yıllar sonra Vedat Günyol’a itiraf edene kadar. Vedat Günyol, “Keşke söyleseydin Cahit, mutlaka seninle evlenmesini isterdim “ der. Artık iş işten geçmiştir, Mihrimah Hanım doktor Cemil Cemiloğlu ile evlenmiştir. Cahit Sıtkı’nın bu şiiri de Mihrimah Hanım’a en yoğun duygularıyla yazılmıştır.
Bir kere sevdaya tutulmaya gör;
Ateşlerde yandığının resmidir.
Aşık dediğin, Mecnun misali kör;
Ne bilsin alemde ne mevsimidir.
Dünya bir yana, o hayal bir yana;
Bir meşaledir pervaneyim ona.
Altında bir ömür döne dolana
Ağladığım yer penceresi midir?
Bir köşeye mahzun çekilen için,
Yemekten içmekten kesilen için,
Sensiz uykuyu haram bilen için,
Ayrılık ölümün diğer ismidir.
Ahmet Arif- Leyla Erbil - Hasretinden Prangalar Eskittim
Dostluk çizgisini geçmeye çalışan sonsuz bir aşk. Ahmet Arif, Diyarbakır’a sürgüne gitmeden önce bir dost toplantısında tanıdı Leyla Erbil’i. 27 yaşında Ahmet Arif 23 yaşındaki Leyla Erbil’e 60’ın üzerinde mektup yazmıştır. Ahmet Arif bir mektubunda “ Leyla zalım Leyla”diye başlar. Aşkından deli divane olan Arif, her ne kadar aşkına karşılık bulmak için yazsa da, Leyla, dost çizgisini çizmiş ve her geçen gün bu dostluk çizgisini derinleştirmiştir. Diğer taraftan “Sen ister dostum ol ister sevgilim. Yeter ki hayatımda ol. Sen bana geldikçe sana ihtiyacım olacak. Sana ihtiyacım yok." der. Ay Karanlık ve en sevilen aşk şiiri olan Hasretinden Prangalar şiirini bilakis Leyla Erbil’e yazmıştır.
Seni, anlatabilmek seni.
İyi çocuklara, kahramanlara.
Seni anlatabilmek seni,
Namussuza, halden bilmeze,
Kahpe yalana.
Ard- arda kaç zemheri,
Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu.
Dışarda gürül- gürül akan bir dünya…
Bir ben uyumadım,
Kaç leylim bahar,
Hasretinden prangalar eskittim.
Saçlarına kan gülleri takayım,
Bir o yana
Bir bu yana…
Seni bağırabilsem seni,
Dipsiz kuyulara,
Akan yıldıza,
Bir kibrit çöpüne varana,
Okyanusun en ıssız dalgasına
Düşmüş bir kibrit çöpüne.
Yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin,
Yitirmiş öpücükleri,
Payı yok, apansız inen akşamlardan,
Bir kadeh, bir cigara, dalıp gidene,
Seni anlatabilsem seni…
Yokluğun, cehennemin öbür adıdır
Üşüyorum, kapama gözlerini…
Özdemir Asaf – Mevhibe Bayat- Lavinia
Bir karşılıksız aşkın şiiri... Güzel Sanatlar Akademisi’nde okurken güzelliğiyle çevresindekileri etkilyen Mevhibe Hanım, o dönemlerin ünlü sinema yıldızlarından Rita Haywaorth’a benzerliğinden ötürü onun filmine atfen Gilda diye çağırılmıştır. Uzaktan akrabası olan Oktay Akbal’in kendisine hayranlığı, onun şairler toplantılarına katılarak tanınmasını sağlamıştır. Özdemir Asaf aşık olmuştur. Mevhibe Hanım'a olan aşkından hiçbir zaman karşılık bulamayacaktır. Özdemir Asaf’ın şiirinde geçen Lavinia kelimesinin hangi manada kullanıldığı bilinmemektedir. Lavinia, bir çiçek cinsi / ölüm çiçeği anlamına gelirken aynı zamanda Shakespeare’nin Titus Andronicus adlı eserinde Roma İmparatoru Başkomutanı Titus’un güzeller güzeli kızıdır.
Sana gitme demeyeceğim.
üşüyorsun, ceketimi al.
günün en güzel saatleri bunlar.
yanımda kal.
sana gitme demeyeceğim.
gene de sen bilirsin.
yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim
incinirsin.
sana gitme demeyeceğim
ama gitme, Lavinia
adını gizleyeceğim.
sen de bilme, Lavinia.
Sezai Karakoç – Muazzez Akaya – Mono Rosa
şair şiiri yazan mıdır yoksa şiir yazdırtan mıdır? Selam olsun yüreğindeki duyguları en güzel şekilde dile getiren üstadlara, selam olsun şiir yazdırtan kadınlara, erkeklere...
0 Yorumlar