Sidebar Ads

Zakir KAYA..13 Şairin 13 Şiirine İlham Olmuş Kadınlar



 13 şairin 13 şiirine ilham veren özel kadınları ve onlara yazılan aşk şiirlerini sizler için derledik. Şiirin, aşkın ve sevginin kaynağından büyülü bir hale geldiği bu şiirleri çok seveceksiniz. Sevdiğinizle paylaşabileceğiniz en can alıcı şiirler;
12 Şairin 12 Şiirine İlham Olmuş Kadınlar

Bazı kadınlar vardır ki sevdiklerine ilham olur, onların kalemiyle kendisine şiir yazdırtırlar. Öyle şairler vardır ki aşklarını şiirlerle sonsuzlaştırırlar. Eminim ki her kadın kendisine şiir yazılmasından çok hoşlanır, hele ki büyük şairler tarafından. Her kadına nasip olmayan birbirinden ölümsüz şiirler, ünlü şairler tarafından sevdiği kadınlara yazılmıştır. Bugün de sizler için şairlerin ilham perisi olan kadınlara yazılan şiirleri sunacağız. Nazım Hikmet, Cemal Süreya, Turgut Uyar, Atilla İlhan ve Ahmet Arif olmak üzere edebiyatımıza damga vurmuş 13  ünlü şair ve onlara ilham veren 12 kadını derledik.

13 Şair, 11 Kadın ve 13 Şiir

Şiirler duygularla yoğrularak can bulur. Sevgi, aşk, vefa, acı gibi hislerinin yoğunluğu ya da yokluğu şairlerin şiirlerine rehber olmuştur. İşte, 13 şaire şiir yazdıran 11 özel kadın...

Nazım Hikmet – Şukûfe Nihal Başar – Bir Ayrılışın Hikâyesi

Şukûfe Nihal, Türkiye’nin hızlı bir şekilde değiştiği yıllarda şiir, öykü, roman yazmış edebiyatçılarımızdan biridir. Aynı zamanda kadın özgürlüklerinin ilk savunucularından biri olan Şukûfe Nihal, Erenköy’ün nadide bahçelerinde, köşklerde edebiyatçılarla toplanıp sohbet ederdi. İşte, böyle bir günde Nazım Hikmet küçük bir kağıda “ Ben sizin için çıldırıyorum, siz bana aldırış bile etmiyorsunuz” yazarak Şûkufe Nihal’e verdi. Nazım Hikmet’in yazdığı Bir Ayrılış Hikâyesi’nin Şukûfe Nihal’e yazıldığı söylenilmiştir. İlk kadın edebiyatçılarımızdan biri olan Şûkufe Nihal’e sadece Nazım Hikmet değil, Faruk Nafiz Çamlıbel de aşk şiirleri yazmıştır.
nazimhikmet1-001.jpg
Erkek kadına dedi ki:
 -Seni seviyorum,
 ama nasıl,
 avuçlarımda camdan bir şey gibi kalbimi sıkıp
 parmaklarımı kanatarak
 kırasıya
 çıldırasıya…
Erkek kadına dedi ki:
 -Seni seviyorum,
 ama nasıl,
 kilometrelerle derin, kilometrelerle dümdüz,
 yüzde yüz, yüzde bin beş yüz,
 yüzde hudutsuz kere yüz…
Kadın erkeğe dedi ki:
-Baktım
 dudağımla, yüreğimle, kafamla;
 severek, korkarak, eğilerek,
 dudağına, yüreğine, kafana.
Şimdi ne söylüyorsam
 karanlıkta bir fısıltı gibi sen öğrettin bana..
 Ve ben artık
 biliyorum:
 Toprağın –
yüzü güneşli bir ana gibi –
en son en güzel çocuğunu emzirdiğini..
 Fakat neyleyim
 saçlarım dolanmış
ölmekte olan parmaklarına
 başımı kurtarmam kabil
 değil!
 Sen
 yürümelisin,
 yeni doğan çocuğun
 gözlerine bakarak..
 Sen
 yürümelisin,
 beni bırakarak…
Kadın sustu.
 SARILDILAR
 Bir kitap düştü yere…
Kapandı bir pencere…
AYRILDILAR…

Turgut Uyar - Tomris Uyar - Bir Bozuk Saatir Yüreğim Hep Sende Durur

Tomris Uyar, Turgut Uyar ile Cemal Süreya’dan ayrılmak üzereyken tanıştı. Turgut Uyar da eşinden ayrıldı ve evlendiler. Tomris Uyar, Turgur Uyar ile ilişkilerini şu şekilde özetler; “Bir ara ben onun dünyaya açılan penceresi olmaktan öte bir şeydim. Bir parçası gibiydim ve kendimi bir parçası gibi hissettiğim için sıkılıyordum tabii’ der. Turgut Uyar aralarındaki ilişkiyi şu şekilde tanımlar; "Tomris, beni her an elinden kaçıracakmış gibi gereksiz kaygılarla yıpranacak, ben de hiçbir rekabetimin olmadığı alanda boyuna birinci seçilmekten yorulacaktım"
tomris-uyar.jpg
Senin için alışılmış şeyler söyleyemem sana yaraşmaz
 Kış gecesi amcamızdır bahar yakından kardeşimiz
 Alır başımı Erzincan’a giderim seni düşünmek için
 Dörtlükleri bozarım çünkü dağlar ne güne duruyor
 Kıyılar ve eskimeyen her şey seni anlatmak için

Bir bozuk saattir yüreğim hep sende durur
 Ne var ki ıslanır gider coşkunluğum durmadan
 Durmadan
 Dağ biraz daha benden deniz her zaman senden
 Hiçbir dileğimiz yok şimdilik tarihten coğrafyadan

Kimselere benzemesin isterim seni övdüğüm
 Seni övdüğüm zaman
 Güzel bir çingene yalnız başına dolaşmalı kırlarda
 Seni övdüğüm zaman

Cemal Süreya – Tomris Uyar – Sayım

Cemal Süreya, deneme ve öykü yazarı Tomris Uyar’a, şair Ülkü Tamer’le evliyken aşık oldu. İkisi de evliydi, boşandılar. Üç yıl birliktelik yaşadılar. Tomris Uyar, Cemal Süreya ile olan hikâyesini böyle dile getirdi; “ Beni bıraktı ama rahat edemedi. Ona göre bana sahip olunamazdı.”  “Senden ayrıldığım anda senin hakkında, hikayen hakkında, sevdiğimi belirtecek hiçbir şey söylemeyeceğim, benim ağzımdan kimse duymayacak” dedi ve hikâyenin aslını hiç yazmadı.
cemalsureya-001.jpg
Ay ışığında oturduk
 Bileğinden öptüm seni

Sonra ayakta öptüm
 Dudağından öptüm seni

Kapı aralığında öptüm
 Soluğundan öptüm seni

Bahçede çocuklar vardı
Çocuğundan öptüm seni

Evime götürdüm yatağımda
 Kasığından öptüm seni

Başka evlerde karşılaştık
İliğinden öptüm seni

En sonunda caddelere çıkardım
Kaynağından öptüm seni

 Edip Cansever – Tomris Uyar – Yaş Değiştirme Törenine Yetişen Öyle Bir Şiir

Tomris Uyar, Edip Cansever ile arasındaki durumu şöyle anlatır: “Sevgililik ya da aşk duygusu zamanla yara alabiliyor, örselenebiliyor, bitebiliyor. Bitmeyen tek bir gerçek ve lirik bir dostluk olduğunu Edip Cansever öğretti bana.” Edip Cansever ise Tomris Uyar için“Tomris rakıyı severdi, bense onu” der. İşte, aşktan dostluğa giden bir patikanın iki seven insanı. Evet, sevmek dostluktan daha ötesi olamazdı.
edipcansever-001.jpg
Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç
 Yağmurlar altında gördüm, kadeh tutarken gördüm de
 Bir kıyıya bakarken, bakarkenki ağlayan yüzünle
 Ve yarışırsa ancak Monet’nin
 Kadınlarına yaraşan giysilerinle
 Gördüm de
 Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç.

Öyle kısaydı ki adımların, diyelim bir yaz tatilinde
 Bir otel kapısının önünde, tahta bir köprünün üstünde
 Bir demet çiçekle paslanmış bir kedi arasında
 Öyle kısaydı ki adımların
Şöyle bir bardak yıkayışının vaktiyle
 Ölçülür ve denk düşerdi ancak
 Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç.

Yok bir yanıtın “nereye” diyenlere
 Bir buz titreşimi gibi sallantılı ve şaşkın
 Ve çabuk bir merhaban vardır bir yerden gelenlere
 O bir yerler ki, diyelim çok uzak olsun
 Sen gelmiş gibisindir oralardan, otobüslerden
 Yollardan, deniz üstlerinden topladığın gülüşlerle
 Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç.

Seni görünce dünyayı dolaşıyor insan sanki
 Hani Etiler’den Hisar’a insek bile
 Bir küçük yaşındasın, boyanmış taranmışsın
 Çok yaşında her zamanki çocuksun gene
 Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç.

Mart ayında patlıcan, ağustosta karnıbahar
 Mutfağın mutfak olalı böyle
 Bir adın vardı senin, Tomris Uyar’dı
Adını yenile bu yıl, ama bak Tomris Uyar olsun gene
 Ben bu kış öyle üşüdüm ki sorma
 Oysa güneş pek batmadı senin evinde
 Söyle
 Ben seni uzun bir yolda yürürken gördüm müydü hiç.

Bedri Rahmi Eyüpoğlu – Mari Gerekmezyan – Karadutum

Mari Gerekmezyan, Bedri Rahmi’nin asistanlığını yaptığı Güzel Sanatlar Akademisi Heykel Bölümü’ne misafir öğrenci olarak gelmiştir. Bedri Rahmi’nin büstünü yapmıştır. Bedri Rahmi de ona yazılmış şiirlerle cevap verdi. 1946 yılında menenjite yakalandı. 2. Dünya Savaşı’nın yeni bittiği, ekonominin adeta duraksadığı bir dönemde ilaçlar çok pahalıydı. Bedri Rahmi birçok tablosunu sattıysa da sevdiği Mari’sini kurtaramadı. O dönem içkiye başladı. 1949’da Büyük Kulüp’te Mari’ye yazdığı şiiri okurken ağlamaya başladı. Mari’nin ölümüne dayanamadı ve eşini terk ederek Fransa’da yaşamaya başladı. Sonraki yıllar çocuğunun ve eşinin yanına döndü ama bunu hiç unutamadı.
bedrirahmieyupoglu.jpg
Karadutum, çatal karam, çingenem
 Nar tanem, nur tanem, bir tanem
 Ağaç isem dalımsın salkım saçak
 Petek isem balımsın ağulum
 Günahımsın, vebalimsin.
 Dili mercan, dizi mercan, dişi mercan
 Yoluna bir can koyduğum
 Gökte ararken yerde bulduğum
 Karadutum, çatal karam, çingenem
 Daha nem olacaktın bir tanem
 Gülen ayvam, ağlayan narımsın
 Kadınım, kısrağım, karımsın.

Sigara paketlerine resmini çizdiğim
 Körpe fidanlara adını yazdığım
 Karam, karam
 Kaşı karam, gözü karam, bahtı karam
 Sıla kokar, arzu tüter
 Ilgıt ılgıt buram buram.
 Ben beyzade, kişizade,
 Her türlü dertten topyekün azade
 Hani su ekmeği elden suyu golden.
 Durup dururken yorulan
 Kibrit çöpü gibi kırılan
 Yalnız sanat çıkmazlarında başını kaşıyan
 Artık otlar göstermelik atlar gibi bedava yasayan
 Sen benim mihnet icinde yanmış kavrulmuşum

Netmiş, neylemiş, nolmuşum
 Cömert ırmaklar gibi gürül gürül
 Bahtın karışmış bahtıma çok şükür.
 Yunmuş, yıkanmış adam olmuşum

Karam, karam
 Kaşı karam, gözü karam, bahtı karam
 Sensiz bana canım dünya haram olsun.

Atilla İlhan – Maria Missakian – Maria Missakian

Atilla İlhan, 1948 yılında üniversite 2. sınıftayken Paris’e gider. Paris’teki sanat ve şiirden çok derinden etkilenir. Paris’te Ermeni asıllı Fransız olan Maria Missakian ile tanışır. Birlikte uzun vakit geçirirler ve ikisinin de ortak bildiği Türkiye’den konuşurlar; Türkiye topraklarında bir zamanlar ataları yaşamıştır. Atilla İlhan, Türkiye’ye dönmeye karar verir ancak Missakian’ı getirmek istese de pasaportu olmadığı için getirtemez. Sürekli mektuplaşırlar, onu getirmek için elinden geleni yapar ama başaramaz. Mektuplar zamanla seyrekleşir. Aşkları bir od olur, belli etmese de içi yakıp kavurur, şiirlere dönüşür. Zamanla mektuplar seyrekleşir. Daha sonra Maria’nın bir müzisyen ile evlenip çocukları olduğu öğrenilir. Mutlu bir evliliği olmadığı, belki de unutamadığından dolayı alkolik olduğu öğrenilir. Yağmur Kaçağı şiiri içindeki Maria Missakian sayfasını imzalayıp yollar. Bu son görüşmeleri olur.
atillailhan.jpg
Yüksekkaldırım’da bir akşam
 Maria Missakian’ı düşündüm
 eğer kendimi bıraksam
 yağmur olabilirdim yağardım

kasım’da bir çınar olurdum
 yaprak yaprak dökülürdüm
 kalbimi sıkı tutmasam

döküp saçıp boşaltsam
 içimde yükselen şiiri
 kaldırımlara döküp harcasam
 gözleri balıkçıl gözleri
 dudaklarında tutup rüzgarı
Maria Missakian adında biri
 gelse göğsüne kapansam

gece gölgesine sokulsam
 gökyüzünde bulutlar büyüseler
 yağmuru dinlesem anlatsam
şimşekler kırılıp dökülseler
 bizi sokaklarda bıraksalar
 leylekler üşüyüp gitseler
 dönüp arkalarına bakmadan

yine akşam oldu Attilâ İlhan
 üstelik yalnızsın sonbaharın yabancısı
belki Paris’te Maria Missakian
 avuçlarında bir çarmıh acısı
gizlice bir sefalet gecesi
 çocuğunu boğarmış gibi boğup Paris’i
 sana kaçmayı tasarlar her akşam

Orhan Veli Kanık – Nahit Fıratlı – Aşk Resmi Geçidi

Herkes ona aşıktı, Rönesans gibi kadındı sözleriyle aşkını dile getirir. “Bir de sevgilim vardır muteber ismini söyleyemem ismini edebiyat tarihçileri bulsun” O zamanlar adını bile sakındığı sevgilisi Nahit Hanım’dı. O’na yazdığı mektupları “ Yalnız Seni Arıyorum" adıyla kitap haline getirdi. Orhan Veli’nin ebedi ve edebi tek aşkıdır. Nahit Hanım'ı seven bir tek Orhan Veli değildir.
orhanveli.jpg
Birincisi o incecik, o dal gibi kız,
Şimdi galiba bir tüccar karısı.
Ne kadar şişmanlamıştır kim bilir.
Ama yine de görmeyi çok isterim,
Kolay mı? İlk göz ağrısı.

İkincisi Münevver Abla, benden büyük
Yazıp yazıp bahçesine attığım mektupları
Gülmekten katılırdı, okudukça.
Bense bugünmüş gibi utanırım
O mektupları hatırladıkça.

.............. çıkar
.............. dururduk mahallede
......................... halde
............ yan yana yazılırdı duvarlara
................... yangın yerlerinde.

Dördüncüsü azgın bir kadın,
Açık saçık şeyler anlatırdı bana.
Bir gün de önümde soyunuverdi
Yıllar geçti aradan, unutamadım,
Kaç defa rüyama girdi.

Beşinciyi geçip altıncıya geldim.
Onun adı da Nurinnisa.
Ah güzelim
Ah esmerim
Ah
Canımın içi Nurinnisa.

Yedincisi, Aliye, kibar bir kadın.
Ama ben pek varamadım tadına.
Bütün kibar kadınlar gibi
Küpe fiyatına, kürk fiyatına.

Sekizinci de o bokun soyu.
Elin karısında namus ara,
Kendinde arandı mı küplere bin.
Üstelik .......
Yalanın düzenin bini bir para.

Ayten'di dokuzuncunun adı.
İş başında şunun bunun esiri,
Ama bardan çıktı mı,
Kiminle isterse onunla yatar.

Onuncusu akıllı çıktı
....... gitti .........
Ama haksız da değildi hani.
Sevişmek zenginlerin harcıymış
İşsizlerin harcıymış.
İki gönül bir olunca
Samanlik seyranmış ama,
İki çıplak da, olsa olsa,
Bir hamama yakışırmış.

İşine bağlı bir kadındı on birinci,
Hoş, olmasın da ne yapsın,
Bir zalimin yanında gündelikçi.
.........leksandra
Geceleri odama gelir,
Sabahlara kadar kalır.
Konyak içer sarhoş olur,
Sabahı da işbaşı yapardı şafakla.

Gelelim sonuncuya.
Hiçbirine bağlanmadım
Ona bağlandığım kadar.
Sade kadın değil, insan.
Ne kibarlık budalası,
Ne malda mülkte gözü var.
Hür olsak der,
Eşit olsak der.
İnsanları sevmesini bilir
Yaşamayı sevdiği kadar.

Yahya Kemal Beyatlı – Celile Hanım – Telakki

Nazım Hikmet’in annesine aşık olur. Nazım’ın şiir yeteneğini fark eden annesi okuldaki hocası Yahya Kemal’den özel ders vermesini ister. Ders vermek için gelen Celile Hanım arasında kısa sürede bir aşk filizlenir. Yahya Kemal oldukça kıskanç bir aşıktır. Celile Hanım’a güvenemez. Yakup Kadri’ye bu kadar dilden dile konuşan kadın ile nasıl evlenirim. Evlilik hazırlıklarına başlarken bir mektupla Yahya Kemal, evlenemeyeceğini söyleyerek aşklarına son noktayı koyar. Yıllar sonra... Celile Hanım oğlu Nazım Hikmet hapiste iken Galata Köprüsü’nde açlık grevine başlar. Yahya Kemal, artık gözleri görmeyen, eski sevgilisini görmezden gelerek  Sessiz Gemi şiirini Celile Hanım’a yazdığı söylenir. Bizler sizler için Celile Hanım’a aşkını anlatan Telakki şiirine yer verdik.
yahyakemalbeyatli.jpg
Yollarda kalan gözlerimin nûrunu yordum,
 Kimdir o, nasıldır diye rüzgârlara sordum,
 Hulyâmı tutan bir büyü var onda diyordum,
 Gördüm: Dişi bir parsın elâ gözleri vardı.

Sen miydin o âfet ki dedim, bezm-i ezelde
 Bir kanlı gül ağzında ve mey kâsesi elde,
 Bir sofrada içtik, ikimiz aynı emelde,
 Karşımda uyanmış gibi bir baktı sarardı.

Cahit Sıtkı Tarancı- Mihrimah Hanım – Kara Sevda

Abbas şiirindeki Beşiktaş’tan alınacak sevgili, yayıncı, yazar arkadaşı olan Vedat Günyol’un  kız kardeşi Mihrimah Hanım’dır. Vedat Günyol da Cahit Sıtkı gibi Diyarbakırlı’dır. Memleketten süre gelen arkadaşlıkları vardır. Böyle bir aşkı ömür boyu içinde saklar, söylemez. Ta ki yıllar sonra Vedat Günyol’a itiraf edene kadar. Vedat Günyol, “Keşke söyleseydin Cahit, mutlaka seninle evlenmesini isterdim “ der. Artık iş işten geçmiştir, Mihrimah Hanım doktor Cemil Cemiloğlu ile evlenmiştir. Cahit Sıtkı’nın bu şiiri de Mihrimah Hanım’a en yoğun duygularıyla yazılmıştır.
cahitsitkitaranci-001.jpg
Bir kere sevdaya tutulmaya gör;
 Ateşlerde yandığının resmidir.
 Aşık dediğin, Mecnun misali kör;
 Ne bilsin alemde ne mevsimidir.

Dünya bir yana, o hayal bir yana;
 Bir meşaledir pervaneyim ona.
 Altında bir ömür döne dolana
 Ağladığım yer penceresi midir?

Bir köşeye mahzun çekilen için,
 Yemekten içmekten kesilen için,
 Sensiz uykuyu haram bilen için,
 Ayrılık ölümün diğer ismidir.

Ahmet Arif-  Leyla Erbil - Hasretinden Prangalar Eskittim

Dostluk çizgisini geçmeye çalışan sonsuz bir aşk. Ahmet Arif, Diyarbakır’a sürgüne gitmeden önce bir dost toplantısında tanıdı Leyla Erbil’i. 27 yaşında Ahmet Arif 23 yaşındaki Leyla Erbil’e 60’ın üzerinde mektup yazmıştır. Ahmet Arif bir mektubunda “ Leyla zalım Leyla”diye başlar. Aşkından deli divane olan Arif, her ne kadar aşkına karşılık bulmak için yazsa da, Leyla, dost çizgisini çizmiş ve her geçen gün bu dostluk çizgisini derinleştirmiştir. Diğer taraftan “Sen ister dostum ol ister sevgilim. Yeter ki hayatımda ol. Sen bana geldikçe sana ihtiyacım olacak. Sana ihtiyacım yok." der. Ay Karanlık ve en sevilen aşk şiiri olan Hasretinden Prangalar şiirini bilakis Leyla Erbil’e yazmıştır.
ahmed-arif-004.jpg
Seni, anlatabilmek seni.
İyi çocuklara, kahramanlara.
 Seni anlatabilmek seni,
 Namussuza, halden bilmeze,
 Kahpe yalana.

Ard- arda kaç zemheri,
 Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu.
 Dışarda gürül- gürül akan bir dünya…
Bir ben uyumadım,
 Kaç leylim bahar,
 Hasretinden prangalar eskittim.
 Saçlarına kan gülleri takayım,
 Bir o yana
 Bir bu yana…

Seni bağırabilsem seni,
 Dipsiz kuyulara,
 Akan yıldıza,
 Bir kibrit çöpüne varana,
 Okyanusun en ıssız dalgasına
 Düşmüş bir kibrit çöpüne.

Yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin,
 Yitirmiş öpücükleri,
 Payı yok, apansız inen akşamlardan,
 Bir kadeh, bir cigara, dalıp gidene,
 Seni anlatabilsem seni…
Yokluğun, cehennemin öbür adıdır
 Üşüyorum, kapama gözlerini…

Özdemir Asaf – Mevhibe Bayat-  Lavinia

Bir karşılıksız aşkın şiiri... Güzel Sanatlar Akademisi’nde okurken güzelliğiyle çevresindekileri etkilyen Mevhibe Hanım, o dönemlerin ünlü sinema yıldızlarından Rita Haywaorth’a benzerliğinden ötürü onun filmine atfen Gilda diye çağırılmıştır. Uzaktan akrabası olan Oktay Akbal’in kendisine hayranlığı, onun şairler toplantılarına katılarak tanınmasını sağlamıştır. Özdemir Asaf aşık olmuştur. Mevhibe Hanım'a olan aşkından hiçbir zaman karşılık bulamayacaktır. Özdemir Asaf’ın şiirinde geçen Lavinia kelimesinin hangi manada kullanıldığı bilinmemektedir. Lavinia, bir çiçek cinsi / ölüm çiçeği anlamına gelirken aynı zamanda Shakespeare’nin Titus Andronicus adlı eserinde Roma İmparatoru Başkomutanı Titus’un güzeller güzeli kızıdır.
ozdemirasaf-002.jpg
Sana gitme demeyeceğim.
 üşüyorsun, ceketimi al.
 günün en güzel saatleri bunlar.
 yanımda kal.

sana gitme demeyeceğim.
 gene de sen bilirsin.
 yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim
 incinirsin.

sana gitme demeyeceğim
 ama gitme, Lavinia
 adını gizleyeceğim.
 sen de bilme, Lavinia.

Sezai Karakoç – Muazzez Akaya – Mono Rosa

 şair şiiri yazan mıdır yoksa şiir yazdırtan mıdır? Selam olsun yüreğindeki duyguları en güzel şekilde dile getiren üstadlara, selam olsun şiir yazdırtan kadınlara, erkeklere...

Karşılıksız bir lise aşkının şiiri olan Mona Rosa, Muazzez Akkaya’ya yazılmıştır. Sezai Karakoç Mülkiye’de öğrenciyken aynı okulda okuyan Muazzez Akkaya’ya duyduğu aşka bu muazzam 14 kıta ile hayat verir. Şiirin öyküsü yaklaşık 50 yıl sonra netleşir. Şiirin kıta başlarındaki harflerini birleştirirseniz Muazzez Akkayam okunur. Şiirin dizlerinde ise karşılıksız aşkı, hasreti, sitemi hissedeceksiniz.
sezaikarakoc-001.jpg
Mona Roza, siyah güller, ak güller
 Geyvenin gülleri ve beyaz yatak
 Kanadı kırık kuş merhamet ister
 Ah, senin yüzünden kana batacak
 Mona Roza siyah güller, ak güller

Ulur aya karşı kirli çakallar
 Ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa
 Mona Roza, bugün bende bir hal var
 Yağmur iğri iğri düşer toprağa
 Ulur aya karşı kirli çakallar

Açma pencereni perdeleri çek
 Mona Roza seni görmemeliyim
 Bir bakışın ölmem için yetecek
 Anla Mona Roza, ben bir deliyim
 Açma pencereni perdeleri çek…

Zeytin ağaçları söğüt gölgesi
 Bende çıkar güneş aydınlığa
 Bir nişan yüzüğü, bir kapı sesi
 Seni hatırlatıyor her zaman bana
 Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi

Zambaklar en ıssız yerlerde açar
 Ve vardır her vahşi çiçekte gurur
 Bir mumun ardında bekleyen rüzgar
 Işıksız ruhumu sallar da durur
 Zambaklar en ıssız yerlerde açar

Ellerin ellerin ve parmakların
 Bir nar çiçeğini eziyor gibi
 Ellerinden belli olur bir kadın
 Denizin dibinde geziyor gibi
 Ellerin ellerin ve parmakların

Zaman ne de çabuk geçiyor Mona
 Saat on ikidir söndü lambalar
 Uyu da turnalar girsin rüyana
 Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar
 Zaman ne de çabuk geçiyor Mona

Akşamları gelir incir kuşları
Konar bahçenin incirlerine
 Kiminin rengi ak, kimisi sarı
Ahhh! Beni vursalar bir kuş yerine
 Akşamları gelir incir kuşları

Ki ben Mona Roza bulurum seni
İncir kuşlarının bakışlarında
 Hayatla doldurur bu boş yelkeni
 O masum bakışlar su kenarında
 Ki ben Mona Roza bulurum seni

Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza
 Henüz dinlemedin benden türküler
 Benim aşkım sığmaz öyle her saza
 En güzel şarkıyı bir kurşun söyler
 Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza

Artık inan bana muhacir kızı
Dinle ve kabul et itirafımı
Bir soğuk, bir garip, bir mavi sızı
Alev alev sardı her tarafımı
Artık inan bana muhacir kızı

Yağmurlardan sonra büyürmüş başak
 Meyvalar sabırla olgunlaşırmış
Bir gün gözlerimin ta içine bak
 Anlarsın ölüler niçin yaşarmış
Yağmurlardan sonra büyürmüş başak

Altın bilezikler o kokulu ten
 Cevap versin bu kanlı kuş tüyüne
 Bir tüy ki can verir bir gülümsesen
 Bir tüy ki kapalı gece ve güne
 Altın bilezikler o kokulu ten

Mona Roza siyah güller, ak güller
 Geyve’nin gülleri ve beyaz yatak
 Kanadı kırık kuş merhamet ister
 Aaahhh! senin yüzünden kana batacak!
 Mona Roza siyah güller, ak güller





Son olarak;13. ŞİİRİ VE 11 . KADINI  Yazma şansımız yoktur satırlarda aramayınız hayal ediniz ...

Yorum Gönder

0 Yorumlar