Sidebar Ads

Ranâ İSLÂM DEĞİRMENCİ :EYVAH, YAZAR OLDUK


EYVAH, YAZAR OLDUK

Evet, yazarlar merak edilen insanlardır. Ama aslında onlar da, yalnızca sizin bizim gibidir. Şunu kabul etmek gerekir ki yazarlar da insandır... Bir taraftan, tüm insanlar gibi tüm duyguları artısı eskisi ile yaşarlar / yaşayamazlar; doğru ya da yanlış düşünürler, hayalleri vardır... Diğer taraftan, gerçekleri vardır. Yeterlilikleri yetersizlikleri vardır...
Yazarlar, sanıldığı gibi, daima hayal etmez. Çünkü hakiki bir dünyada var olma savaşı vermeleri gerektiğini çok iyi bilirler. Sadece, renkli ve farklı yazı yazmak istediklerinde hayal ederler. Tüm insanlar gibi biz yazarlar da, sıradan yirmi dört saatte hayat mücadelesi veririz... Ve hatta, zaman zaman, yazarlığı ciddi bir uğraşı ya da meslek olarak gördüğümüzden mesleğimizin gereğini yerine getirir; çoğu şeyi yaşamadığımız halde yaşamış gibi, yaşadığımız şeyleri de hiç yaşamamış gibi yazabiliriz... İyi bir yazar, çok hayal kuran değil; hayatı, insanı tanıyan ve onlarla empati yapabilendir.
Yani biz de hayatın içindeki her yaştan, cinsten, konumdan insan gibi gerçeğiz; gerçek hayatı algılıyoruz ve gerçek hayatta ayakta kalmak için çok mücadele ediyoruz.
Yazarlar çoğunlukla yazdıkları ile birebir örtüştürülürler. Evet! Yazdıklarımızı yaşadığımız hayatla besler ve şekillendiririz ama birebir kendimizi ve hayatımızı yazmayız. Hatta, dikkatli okuyucular iyi bilir, iyi yazarlar hayatlarının izini yazılarında iyi gizleyenlerdir. Size somut bir örnek vereyim. Edebiyat-Eğitim-Proje misyonu ile yazmaya devam ettiğim – ve elbette hakiki yazılarımın yanında deryada bir damla olan yazılarımın bulunduğu-   sayfamda (sanal sayfada) bile, bir yazı parçacığı paylaşmamın hemen ardından mesajlarla yorum alıyorum. Bir şey yazıyorum; hemen bir arkadaş; "kime kızdın", “kız yine mi aşıksın ya da  yoksa aşık mısın", "aa sen öyle düşünmezdin…” diye yorumunu bildiriyor bana. Böylesi hallerde, ‘güler misin ağlar mısın’ı yaşıyorum çoğu kez. Ama yine de, sil baştan anlatmaya uğraşıyorum yazımı ve yazarı.
Aslında, tüm hayatımız boyunca o kadar çok hayatı ve insanı okuduk ki; yazdıklarımız hislerimiz, gördüklerimiz, yaşadıklarımız, anladıklarımız sadece. Ne birisine kızdık, ne şıpsevdi, ayran budalası aşığız; ne de hayattaki vazgeçmediğimiz prensiplerden vazgeçtik. O an, hayatı, insanı öyle okuduk ya da öyle kurguladık.  Yazımızın vakti saati geldiğine inandık ve insana ders, kulağa küpe olsun diye yazdık...

Biliyoruz; bir insan olarak en zor olanı seçtik ve yaptık. Herkesin düşündüğünü, hissettiğini, gördüğünü ama söylemeye çekindiğini yazmaya talip olduk. İşte ondan; hayalperest dediler, çocuk dediler, gülmez dediler, kendini bilmez dediler, kendini beğenmiş dediler. Hatta bazen romantik bazen realist; bazen zalim bazen naif dediler…Oysa biz sadece anladığını, hissettiğini, doğru bildiğini –her şeye ve herkese rağmen- yazma arzusu ve cesareti gösteren insandık.

Ne derlerse desinler biz yüreğimiz elimizde yazar olduk…Hayatı yazar olduk; insanı yazar olduk… hayata yazar olduk, insana yazar olduk…

Yazıya (alnımızın yazısı yanında, hayatın ve insanın yazısına) ve yüreğe baş koyduk; hayattan ve insandan, en önemlisi de kendimizden kaçmadan…

Ne söylenir ki böyle bir demde… Şöyle mi desek acep? 

“Eyvah, yazar olduk…”

Kolay gelsin yüreğim…

Ranâ İSLÂM DEĞİRMENCİ-KHA.

Yorum Gönder

0 Yorumlar