"Seviyorum onu. Onun yanındayken zaman nasıl geçiyor bilemiyorum.
Sanki saatler bize düşman, bir çıkmazdayım yolumu bulamıyor üstelik budurumdan kurtulmakta istemiyorum" derken, benden yardım istemek yerine duygularını onaylamamı bekliyordu.
Serpil güzel bir kadındı. Bal rengi gözleri, kumral saçları, minicik burnu ve buğulu sesiyle konuşuyor, geçmişin unutulmuş ve "ah keşke dediğimiz yürek sızımıza iğne batırıyordu".
Hepimizin içinde sakladığımız küçük gizli odalarımız vardır ya. Bunları uçakların kara kutusuna benzetirim. Olağanüstü bir şey olmazsa ölene dek gizli kalan.
Serpil konuştukça; hepimizin kara kutularının mührü çözülerek duygularımıza dem vuracak durumundayken; Beni aldı yine, kara kara düşünceler. Ah Serpil ah! Sen bana şimdi neler ettin moduna gelmiştim bile...
Bir yüreğe kaç sevgi sığar? İnsan birinden vazgeçmeden, bir diğerine delice aşık olabilir mi? Serpil'in yanlışlarıyla doğruları birbirine dolaşmış yer değiştirmişken ve benim aklım bu denli karışmışken; hangi aşkı savunacağımı şaşırdım. Bir yanda ilkgençlik yıllarını birlikte paylaştığı, kıyamadığı, bırakamadığı bir alışkanlık demek istiyorum bu saatten sonra; diğer tarafta aniden herhangi bir yanlış zamanda karşısına çıkan şeytani bir cazibe ve Serpil'in içindeki gelmiş geçmiş ve unuttuğu tüm duyguları toza dumana katarak ortaya çıkaran bir adam. Bu tür tehlikeli duygulara dokunmaktan korktuğum için kenara çekilerek düşünmeye başladım. Annemin bir sözü geldi aklıma.
"Bir yerinizde sivilce çıkar, sıkar patlatırsanız iltihap her tarafınıza yayılır"Belki bu yüzden korktum çekindim ve Serpil'in yüreğindeki sivilceye dokunamadım.
Alışkanlık güven verici bir duygudur. Sıcak bir kucaktır. Rahatlıktır huzurdur. Aşk alışkanlığı ise sırtınızı yaslayacağınız bir çınar ağacıdır.
Sıcakta soğukta korur, sahiplenir. Ya öteki; bir şimşek çakması; aniden boşalan bir yağmur, düz yolda giderken direksiyonu ters yöne çevirmek gibi. Bilinmeyenin cazibesi. Uzun uzun düşünülmesi gereken bir konuda karar vermek gerçekten zordur. Yenilerle eskiler yer değiştirse; alışkanlıklar tersine dönse, değişen ne olurdu diye düşünmeden edemedim...
İlişkilerimizi canlı tutmayı beceremiyoruz.
Değerlerimizi koruyor fakat ona canlılık katamadığımız için; ilk virajda karşımıza çıkan herhangi birini farklı zannettiğimiz için de, kafa karıştırıcı ilişkilerin içinde kendimizi buluveriyoruz...
Bir aşk kolay doğmuyor, büyümüyor.
Yıllarca yaşadığımız bu güzel duyguları biraz eskidi rengi soldu diye, ilk durakta başka renkle değiştirmek yerine, fırça ve paletlerimizi çıkaralım, sahip olduğumuz aşkı yeniden boyayalım.
Sevgili Tuna Kiremitçi'nin çok sevdiğim bir kitabının başlığı geldi aklıma. "Herkes Birilerinin Eski Sevgilisi"... Yeni diye bir şey yok aslında. Kendi ilişkimizde eskimek en güzeli olsa gerek. Ötekinde olmak yerine. Yerimizde yurdumuzda kalmak en iyisi... Bir aşkı bozmak çok kolay. Yeniden yapmak bir ömür sürebilir..
Değer mi diye düşünmek lazım?
0 Yorumlar