Sevmediğin, istemediğin, onaylamadığın bir durumla karşı karşıya kalıyorsun ve tepki veriyorsun. Hele bir de daha önce uyarmış san
defalarca, o zaman belki öfkelenme hakkın da olabilir.
Ama ufak tefek şeylere parlayıp patlamak, hem kendini hem yanındakini streslendirmekten başka ne işe yarıyor?
Asık suratlardan, bozulmuş, daralmış kapanmış DNA'lardan başka ne kalıyor elinde?
Evet evet, öfkelendiğimiz her defa DNA kodlarımızın feleğini şaşırtırmışız. Kısalır, daralır ve sıkışırmış. Bozulmaya uğrarmış bir de..
Düşünün yani, kim bilir hepimizin kaç tane genetik kodu örselendi
Öfkelenerek daha çabuk yaşlanıyoruz, kırışıyoruz, daha çok hastalanıyoruz, sağlıklı hücrelerimizin de tekerine çomak sokuyoruz, biline..
Yokuş başına getirip koymamalı insan kendini. Dümdüz yollar var. Eh, hadi heyecan istiyorsanız azıcık engebeli yolları da
seçebilirsiniz Ama azıcık yavaş gidin.
Çözüm üretsin beyniniz. Soruna odaklanıp, öfkeye teslim olarak, çözüm üretme algılarınızı tıkamayın.
“Öfke; zehir içip, karşındakinin ölmesini beklemektir!
Ne yapıyorsak kendimize yapıyoruz
Salına salına yaşamalı, aylak aylak. Sakince, acele etmeden, ota tüye sinir olmadan, her şeye bir kulp takmadan; o niye güzel, bu
niye mutlu diye mutsuz olmadan, yoktan dert var etmeden, nefretle tek vücut olmadan...
Yokuşu başından tanıyıp geri dönerek.
Yaşamaktan zaman kazanıyor insan, yaşamanın hakkını verince
Yolu yokuşa getirmişsen
, aşağı gitmekten başka şansın olmuyor. Kontrolü yitirmek kolay. Söylenmeyecek şeyleri söylemek, büyük
pişmanlıklara savrulmak kolay.
Kalp kırmak, üzmek, onulmaz yaralar açmak kolay
Büyük büyük öfkeler öfkelendiriyor beni.
Sakin kalmak istiyorum ben, sessiz, küçük harflerle konuşmak.
Güzel güzel sözlerle istemek, nazik nazik söylemek, dinlemek, anlamak, anlaşılmak.
Tatlı tatlı...
Sakince.
0 Yorumlar