Sidebar Ads

Zakir KAYA "Sevgiye ve Terke Dair"


Öyle bir ilişkiye tutulursunuz ki, 
Ne sevebilir, ne terk edebilirsiniz.... 
Kör kütük bağlanmışsınızdır aslında... 
En güzel yıllarınızın, 
Acı tatlı hatıralarınızın ortağıdır, 
İç çekişmelerinizin nedeni, 
Yazılarınızın ilhamı, 
Sohbetlerinizin konusudur. 
Göz yaşlarınızda bilinçaltınızda, 
Kahkahanızdadır. 
Korkunca saklandığınız bir sığınak, 
Coşunca öptüğünüz bir bayrak... 
Sevdanız riyasız çıkarsız, karşılıksızdır, 
Sınırsız ve nihayetsiz.. 
"Ölmek var, dönmek yok"tur. 
Gün gelir anlarsınız; 
İçten içe bir şeylerin kanadığını, 
Tutkulu sevdaların gizli hançerleri baslar parıldamaya... 
Şurasından burasından eleştirmeye koyulursunuz, 
"Şöyle görünse, öyle demese, 
Değişse biraz ya da eskisi gibi olsa.." 
Başkalarını örnek göstermeye, 
"Bak onlar nasıl yaşıyor" demeye başlarsınız.. 
Hem birlikte yaşayıp, 
Hem özgür olmanın yollarını ararsınız.. 
Aşkınızın gözü kör değildir artık. 
Yanlışını görür düzeltmek istersiniz. 
"Eskiden böyle miydi ya..." 
Diye başlayan sohbetlerde açılır eleştirinin kapısı 
açıldıkça, bastırılmış itirazlar yükselir bilinçaltında... 
böyle süremeyeceğini bilirsiniz. 
değişsin istersiniz 
o, sevgisizliğinize yorar bunu.... ihanete sayar. 
tutkulu ilişkilerde ihanetin bedeli ölümdür 
"ya sev böyle, ya da terket" diye gürler... 
bir zamanlar bir gülücüğüyle 
alacakaranlığı ısıtan o rüya, 
bir kabusa dönüşür birden... 
kapatır gönlünün kapılarını, 
yasaklar kendini size... 
hoyrattır, bakmaz yüzünüze... 
zehir akar dilinden, konuşturmaz, 
suçlar, yargılar mahkum eder. 
mühürler dudaklarınızı, 
yırtar atar yazdıklarınızı, 
siler sizi defterden... 
"iyiliğin içindi hepsi, seni sevdiğim için..." 
dersiniz, dinletemezsiniz 
ayrılırsanız yaşamayacağınızı bilirsiniz 
ama böyle de sevemezsiniz... 
ihanetten kırılmıştır kaleminiz; 
severek terk edersiniz... 
"madem öyle..." nin çağı baslar ondan sonra... 
madem ki siz böylesine tutkunken 
o hep başkalarını seçmiştir. 
madem ki kıymetinizi bilmemiştir 
o halde "günah sizden gitmiştir" 
lanet ederek bu karşılıksız aşka 
çekip gitmeleri denersiniz 
aşkın göçmenlik çağı baslar böylece... 
daha özgür olacağınız limanlara demirlersiniz bir süre 
ne var ki unutamaz, uzaktan uzaga izlersiniz olup biteni... 
etrafı bir sürü uğursuzla dolmuş, kurda kusa yem olmuştur 
deli kanlılar, eli kanlılar, uğruna ölenler, 
sırtına binenler sarmıştır çevresini... 
gurur duyar onlarla, koynunda besler, 
gözünü oysunlar diye... 
uğruna kan dökenleri sever, 
yoluna gül dökenlerden fazla 
"bana ne... kendi seçimi" 
diye omuz silkmeye çabalarsınız bir süre... 
ama sonra.... 
ansızın kulağımıza çalınan bir şarkı yada 
kapı aralığından 
süzülüp gelen bir koku 
hatırlatır onu yeniden... 
yaban ellerde, başka kollarda ondan bahseder ağlarsınız. 
kokusunu özlersiniz, türküsünü söylemeyi, 
şarkısını dinlemeyi, yemeğini yemeyi, 
elinden bir kadeh şarap içmeyi... 
karşı nehrin kenarından hasret şiirleri haykırırsınız 
sular kulağına fısıldasın diye.. dönüp 
"seni hala seviyorum" 
diye bağırmak geçer içinizden... dönemezsiniz 
göremedikçe bağlanır, uzaklaştıkça yakınlaşırsınız.. 
anlarsınız ki bir çaresiz aşktır bu 
ne onunla olur, ne onsuz... 
hem kollarında ölmek 
kucağına gömülmek arzusu 
hem "ne olacak sonunda" kuşkusu 
böyle sevemezsiniz 
terk de edemezsiniz 
sürünür gidersiniz... 

Yorum Gönder

0 Yorumlar